İçimden bir şeyler kopup gidiyor sanki bu gece...Ağlamayı seçtim yine yalnız başıma. Kimseye konuşmadan içimdeki yıkıntılarda boğuluyorum yine.
BEN KİMİM? Neyim? Deva mıyım heba mıyım? Birkaç sorgu cümlesi içine çekiyor beni. Sonra cümleler bana diyor ki bıkmadın mı sorgudan. Evet bıkmadım çünkü ben kendimden nefret ediyorum.
Hayatımdaki somut kalabalıklar beni birer birer terkederken içimde soyut kargaşalar tam gaz artmaya devam ediyor. Mehmet? Sen misin gerçekten aynadaki? Çocuk saflığın, mutlu çocukluğun hangi diyarda kaldı?
Hayatta hiçbir şey olamamanın verdiği coşkuyla hayata HOŞÇAKAL der gibi ağlıyorum bu gece.
Herkes kendinden geçmiş uykunun en derininde huzurda iken ben huzursuzum gecenin en derininde...
Evet blog. Az mıyım çok muyum? Var mıyım yok muyum? Ben kimim?
Hiçlikler için de boğuşuyorum hayat denen bataklıkta.
Bu gece kalbimde kocaman bir canavar var. Hayatımın ağzına sıçan onca hadise ve insanla boğuşuyorum. Hepsinden ardarda intikam almak içimdeki zehiri yüzlerine püskürtmek istiyorum. Ama nafile bir duruş. Ben bunu beceremem.
Kendimi kabullenme sürecindeyim. Bunu becerebilecek miyim bilmiyorum. Ama ölmeyi istediğim bir nefesteyim bu gece. Neden böyle? Neden hiçbir şey beni mutlu edemiyor. Kalbimde niye sancı var bu gece? Ruhum niye bu kadar parçalandı? Şuan uykudaki herkesin haberi olmadan arabanın anahtarlarını alıp kaçmak, göçmek istiyorum. Ama aynaya bakmadan evden çıkmam lazım. Aynaya bakarsam arkada annemin ve sevdiğimin sureti belirir ve beceremem.
Hayatımı ufaktan yoluna sokmak istercesine sabrediyorum. Sabrederken korkuyorum. Acaba gerçekten olacak mı? Bir işim olabilecek mi? Beni uçsuz bucaksız kara deliğin içinden çıkaracak bir özgürlük ışığı içimi aydınlatacak mı? Bilmiyorum. Sanki her geçen gün daha çok yaklaşıyorum. Her geçen gün içimdeki kargaşa daha da artıyor. İçimde sabrımın eridiğini, bu katı soyut kütlenin yanan kora dönüşerek sıvılaştığını hissediyorum. Bir sonraki evreye ulaştığımda her şey buhar olup dört bir yana dağılacak. Aklım gibi...
Kendime söyleyemediğim onca şeyi ona nasıl söyleyeyim? Onca CAN KIRIĞIMI nasıl anlatayım. Gülüyorum onunlayken, gülümsemeye çalışıyorum sadece...Biliyorum o da mutsuz ve o da benden kaçıyor. O da mış gibi yaparak benim mutluluk oyunum gibi bana gülümsüyor. İçimiz ağlarken nasıl beceriyoruz bilmiyorum...
Onu çok seviyorum...Her şeyden herkesten o kadar farklı ki...Şu an ona sarılmayı çok isterdim. Ona öyle ihtiayacım var ki bu gece.
Sadece küçücük kısa bir mesajla bitiriyorum dünkü beni...
"Sen uykunun derinliklerine süzülürken ben karanlığa gömülüyorum. İyi geceler canımın yarısı..."
Tehlikeli sularda yuzmek buna denir sanirim Sevgili Mehmet. Yazini yazali bir-iki gun olmus, bu ruh halinden siyrilmaya basladigini umit ediyorum. Onemli olan anahtarlari alip hayattan kacmak degil; hayat kapisinin tokmagina var gucunle vurmaktir derim nacizhane...
YanıtlaSilDilerim dogan gun pencerenden icerige saf-i mutluluk ve "huzur" birakir. Her daim tebessum ile...
Çözemediğim bir düğümde kaldığımı düşünüyorum. Ve sürekli bana bunu hatırlatan "huzur" bırakması gerekirken huzursuzluk bırakan bir hayat var...
YanıtlaSilbazen hepimiz böyle düşüncelerin içerisine girebiliyoruz fazla değil daha 1 hafta öncesine kadar bende çok sıkılmıştım o sıkıntıyla bloguma patladım ama sonra biraz daha mantıklı düşününce yazdıklarımı tekrar kaldırdım zaman her şeyin ilacı gün geçtikçe daha mantıklı oluyorsun aklına geldikçe halen içini acıtan şeyler oluyor ama bu günlerinde geçeceğini biliyor olmak bile yetiyor bazen insana...
YanıtlaSil