10 Aralık 2012 Pazartesi

İçime Ruhun Kaçtı...


Beni kendine hapseden güzel gözlerin
Aniden içimi sardı
Yüreği birlikte atmayı unutmuş bir adama
Tekrar öğrettin kenetlenmeyi
İçimdeki karanlık nefesi
Nefesinle aydınlattın
Isındım Karadeniz’in hırçın rüzgarında
Kayalıklarda oturdum seni seyrettim
Yanımda belirdin...

Korktum…

Birden irkildim döndüm arabama bindim,
Bir dağ köyüne gittim gecenin ayazında,
Sonra bir baktım ki sen belirivermişsin aniden yine yanımda...

Ellerin ellerime
Gözlerin gözlerime
Nefesin nefesime karıştı
Bir oldu
Biz oldu
Rüya gibi
Kışın ortasında açan kardelen gibi...



Tam bir ay olmuş sevdiğim
İçimi lokum tadında bir aşk kaplayalı
Seninle geçen tam tamına bir ay
Ne hoş …
Hayatımdaki sensiz günler
Meğer ne eksikmiş
Duygularını bastıran
Anlatmak isteyip de anlatamayan
İçi kurumuş eksik bir şiir gibiymiş sensiz günler…



"Derelerde taş olsam
Gözlerinde yaş olsam
Sevdalık kervanına
Ben de arkadaş olsam
Olsam deli bir sevda
Yüreklerine dolsam
Sevsen sende beni
Ben sana esir olsam





Hey gidi kaçkar dağı
Kar yağmurun kalkmasın
Beklesin beni yarim
Başkasına bakmasın
Akmasın dağın karı
Eriyip te akmasın
Bu sevdamın derdi
Yüreğimi yakmasın"



Günleri geceleri seninle saydım
Adım adım
Artık senle dolaşıyorum aşk yağmurunda
İçimdeki saf çocuğa
Seninle tekrar gülümsemeyi öğrettim
İyki geldin
İyki geldim...

...Ve aniden aşık bir nefes kendi kendine yine bir şiir fısıldar...

1 Aralık 2012 Cumartesi

Tesadüf…


Sabah birisinin seni düşündüğünü fark ederek uyanmak ne kadar güzel. Gece ikimiz de uykusuz kaldık mesajlaşmaktan ve bugün ikimizin de sınavı vardı. Sabah bitkin bir şekilde uyanmama rağmen yüzümde gülümseme vardı. Mutluydum beni düşünüyordu, benden etkileniyordu. Bunu bilmek bile güzeldi.

Sınav yerine geldim ve kampusün içerisinde sınav salonumu arıyordum. Birbirimize sınav yerimizi söylemememize rağmen sanki yakınlarda, yakınımda bir yerde sınava gireceği hususunda bir his vardı. Sınav başladı zaman hızla akıp gidiyor ama ben kafamı kaldıramıyordum gripten. Zar zor biraz çözdüm hapşuruk krizine girmeden önce. Sonunda pes ettim ve kafamı koydum masaya ve gözlerimi kapattım. İçimden şimdi o da bu fakültede girse ve çıkışta karşılaşsak diye geçirdim. Ama beynimdeki ses mantıklı ol bu kadarı da olur mu diyordu.

Sınavdan çıkabilmek için gerekli asgari zamanı doldurduktan sonra hemen sınavımı sonlandırdım. Çıkarken etrafa bakındım, bakındım, bakındım… Gülüp geçtim kendi kendime.

Hava oldukça serinlemişti ve yağmur başlıyordu. Üşüyordum ve bir an evvel eve gidip yatmak istiyordum. Yarım saat sonra evdeydim. Hemen telefonumu açtım ve bekledim. Ama mesaj yoktu tabiki. Mesaj attım ben evdeyim diye. Yatakta uzandığım bir anda uykuya dalmakla dalamamak arasındayken mesaj geldi. Telefonun titreşimi mi yoksa kalbimin titreşimi mi daha fazlaydı diye sorarsanız kalbim derim.

Ve yine mesaj trafiği. Onunla yazışmak bile o kadar güzeldi ki kimbilir sesini duymak nasıl olurdu?
Saatler geçti. Telefonla konuşmaya karar verdik. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Onunla konuşmak sesini hissetmek ne güzeldi. Uzunca bir konuşma oldu. Sesi öyle candandı ki, beni benden almıştı adeta. Yüz yüze sohbet etmek kimbilir ne kadar güzel olacaktı… Bir ara sınava nerde girdiğini sordum. Gerçekten de aynı fakültede girmişiz ben alt katta o ise ikinci katta girmiş. Tesadüf işte… Keşke bir tesadüf de bizi karşılaştırsaydı bugün…



İçim öylesine coşuyordu ki. Bir yanım bu kadar çabuk gelişmesi garip değil mi diyordu. Bir yanımsa hayatta nefes aldığın kadarsın diyordu. Bir şeyin doğru zamanını beklemek sadece zaman kaybettirir insana…

Onun yanımda bir yerlerde olduğunu düşünerek uyumak beni mutlu ediyordu. Öyle düşündüm ve huzurlu bir uykuya daldım…

"Bir gün yolda yürüyordum 
 Bir şarkı duydum
KALBİM ACIDI..."


19 Kasım 2012 Pazartesi

Gürültülü Bir Kasım Gecesi…


Etrafta o kadar çığlık var ki. Sesle sessizlik arası bir dinginlik arıyor insan. Rüyalara dalmayı istiyor bazen hayatın bin bir çetrefiline rağmen. İçimdeki fırtınayla, dışarıdaki fırtına birbirine karışmıştı… İçimdeki boşluk daha da derinleşmeye yüz tutmuşken aniden umulmadık bir hareketle bir kapıyı araladım.

            - Siz de kimsiniz? diye sorar adam.
         - Bana mı dediniz? Ben de tam size burada ne işiniz var diye soracaktım, der adam.

Aslında vakit öldürmek için girdiğim internet sitesinde ona rastlamak pek anlamsızdı, belki de bir o kadar anlamlıydı…

Hayatın peşinde koşmayalı, görünen ışığa yüz çevirip karanlığa doğru yönelmeyi bırakmayalı uzun zaman olmuştu. Kiminiz yadırgar belki, kiminiz der ki sohbet sitesinden birisine nasıl güvenilir, nasıl konuşulur. Binlerce soru üretilebilir bu bahiste ve hatta sosyoloji, psikoloji gibi bilim dallarında tez çalışması bile üretilebilir. Peki düşündünüz mü hiç, elinizi uzatıp tanıştığınız, öpüştüğünüz, yüz yüze konuştuğunuz, yıllarca aynı okulu okuduğunuz bir arkadaşlarınızı ne kadar tanıyorsunuz? Ve yahut yıllarca sizi büyütüp yarınlara hazırlayan ailenizi ne kadar tanıyorsunuz?

İnsan yalnızsa ve bu yalnızlık onu ötekileştirmişse güvenmek ister, tanımak ister. Aslında çok da üstünde durmamak lazım bazen akışına bırakmak lazım öyle değil mi?
Aylardır kocaman bir boşluk içerisinde boğuşurken biri gerçekten o muhteşem ve eşsiz kelimeyi kullandı ve ben gözlerime inanamadım.

            - Ne işiniz var burada, arayışınız nedir? dedi adam.
            - İnsan arıyorum, diyerek dalgayla karışık ağzının payını verdi diğeri.

Anlaşılan o ki bazen gerçekten umulmadık bir yerde umulmadık bir misafirle karşılaşabiliyor insan.. Sohbet ilerledikçe gerçekten aramızda anlamını veremediğimiz ve bir o kadar da anlamlı bir çekim yaşanmaya başlandı. İkimiz de hayatı paylaşacak bir nefes arıyorduk, ikimiz de sadece ruhumuza dokunacak birini arıyorduk.

Sonra kamerada konuşmayı teklif ettim. Bilgisayarının eski ve kamerasının bozuk olduğunu söyledi bana. Başka biri olsa bu teklifi yapmazdım hatta inanmazdım bile kamerasının olmadığına. Ancak inandım güvendim kelimeleri içimi ısıtan insana. Peki öyleyse resimlerimizi görelim birbirimizin dedim. Ayrıca tek taraflı kamera açabileceğimi de belirttim.


Resimdeki gözlere baktığımda içim ısındı. Dudakları öyle hoştu ki nefesinin o dudaklardan yüzüme beni sevdiğini fısıldamasını hayal ettim. İçim coştu adeta. Bu kadar tatlı birini beklemiyordum. Biraz konuştuktan sonra yarım saat için çıkması gerektiğini söyledi. Ben de kabul ettim beklemeyi.

Yarım saaten fazla bekledim. Ama onu beklemek beni heyecanlandırıyordu. Ona ufak bir yalan söylemiştim o da bana ufak bir yalan söylemiş. Çalışmadığımı söylememiştim ona o da bana gerçek ismini söylememiş. Facebook’ta birbirimizi eklemeyi teklif etsem de erken olduğunu görüştükten sonra daha uygun olacağını söyledi. Ben de peki dedim.

Gece boyu nasıl birini hayal ettiğimizi birbirimize anlattık mesajla. Baya bir mesaj trafiği oldu. İkimiz de aslında aynı duygularla yüklü olduğumuzu keşfettik gece boyunca bitmek bilmeyen mesajlarla. Sonrasında ne zaman buluşacağımızı konuştuk. Ben biraz hasta olduğum ve henüz erken olduğunu düşündüğüm için biraz temkinli davranıyordum aslında. Ama bir yandan da içimi titreten zat-ı muhteremle tanışmak için sabırsızlanıyordum.  

Yarın için heyecanlanmayalı çok olmuştu. İnsanın yüreğine soru sormadığı günler kayıp günlermiş meğer. Edebiyatçı edasıyla konuşması beni derinden etkilemişti. Nacizane benim de ağzım laf yapar ama bunun karşıdan cevap bulması sürekli ağzımın kulaklarıma varmasına ve gülümseyerek güzel bir uykuya dalmama sebep olmuştu…