HAYAT BAZEN KENDİNLE KALMANIN DAHA DOĞRU OLDUĞUNU GÖSTERİR.
BİTTİĞİNİ ANLAYALI 3 GÜN OLDU...
BURDAN YAZMAK İSTEDİM.
SEVGİLER... "HERKES" İN İÇİ RAHAT OLSUN!
Fırtına
14 Şubat 2013 Perşembe
12 Ocak 2013 Cumartesi
Huzursuz Gece
İçimden bir şeyler kopup gidiyor sanki bu gece...Ağlamayı seçtim yine yalnız başıma. Kimseye konuşmadan içimdeki yıkıntılarda boğuluyorum yine.
BEN KİMİM? Neyim? Deva mıyım heba mıyım? Birkaç sorgu cümlesi içine çekiyor beni. Sonra cümleler bana diyor ki bıkmadın mı sorgudan. Evet bıkmadım çünkü ben kendimden nefret ediyorum.
Hayatımdaki somut kalabalıklar beni birer birer terkederken içimde soyut kargaşalar tam gaz artmaya devam ediyor. Mehmet? Sen misin gerçekten aynadaki? Çocuk saflığın, mutlu çocukluğun hangi diyarda kaldı?
Hayatta hiçbir şey olamamanın verdiği coşkuyla hayata HOŞÇAKAL der gibi ağlıyorum bu gece.
Herkes kendinden geçmiş uykunun en derininde huzurda iken ben huzursuzum gecenin en derininde...
Evet blog. Az mıyım çok muyum? Var mıyım yok muyum? Ben kimim?
Hiçlikler için de boğuşuyorum hayat denen bataklıkta.
Bu gece kalbimde kocaman bir canavar var. Hayatımın ağzına sıçan onca hadise ve insanla boğuşuyorum. Hepsinden ardarda intikam almak içimdeki zehiri yüzlerine püskürtmek istiyorum. Ama nafile bir duruş. Ben bunu beceremem.
Kendimi kabullenme sürecindeyim. Bunu becerebilecek miyim bilmiyorum. Ama ölmeyi istediğim bir nefesteyim bu gece. Neden böyle? Neden hiçbir şey beni mutlu edemiyor. Kalbimde niye sancı var bu gece? Ruhum niye bu kadar parçalandı? Şuan uykudaki herkesin haberi olmadan arabanın anahtarlarını alıp kaçmak, göçmek istiyorum. Ama aynaya bakmadan evden çıkmam lazım. Aynaya bakarsam arkada annemin ve sevdiğimin sureti belirir ve beceremem.
Hayatımı ufaktan yoluna sokmak istercesine sabrediyorum. Sabrederken korkuyorum. Acaba gerçekten olacak mı? Bir işim olabilecek mi? Beni uçsuz bucaksız kara deliğin içinden çıkaracak bir özgürlük ışığı içimi aydınlatacak mı? Bilmiyorum. Sanki her geçen gün daha çok yaklaşıyorum. Her geçen gün içimdeki kargaşa daha da artıyor. İçimde sabrımın eridiğini, bu katı soyut kütlenin yanan kora dönüşerek sıvılaştığını hissediyorum. Bir sonraki evreye ulaştığımda her şey buhar olup dört bir yana dağılacak. Aklım gibi...
Kendime söyleyemediğim onca şeyi ona nasıl söyleyeyim? Onca CAN KIRIĞIMI nasıl anlatayım. Gülüyorum onunlayken, gülümsemeye çalışıyorum sadece...Biliyorum o da mutsuz ve o da benden kaçıyor. O da mış gibi yaparak benim mutluluk oyunum gibi bana gülümsüyor. İçimiz ağlarken nasıl beceriyoruz bilmiyorum...
Onu çok seviyorum...Her şeyden herkesten o kadar farklı ki...Şu an ona sarılmayı çok isterdim. Ona öyle ihtiayacım var ki bu gece.
Sadece küçücük kısa bir mesajla bitiriyorum dünkü beni...
"Sen uykunun derinliklerine süzülürken ben karanlığa gömülüyorum. İyi geceler canımın yarısı..."
10 Aralık 2012 Pazartesi
İçime Ruhun Kaçtı...
Beni
kendine hapseden güzel gözlerin
Aniden
içimi sardı
Yüreği
birlikte atmayı unutmuş bir adama
Tekrar
öğrettin kenetlenmeyi
İçimdeki
karanlık nefesi
Nefesinle
aydınlattın
Isındım
Karadeniz’in hırçın rüzgarında
Kayalıklarda
oturdum seni seyrettim
Yanımda
belirdin...
Korktum…
Birden
irkildim döndüm arabama bindim,
Bir
dağ köyüne gittim gecenin ayazında,
Sonra
bir baktım ki sen belirivermişsin aniden yine yanımda...
Ellerin
ellerime
Gözlerin
gözlerime
Nefesin
nefesime karıştı
Bir
oldu
Biz
oldu
Rüya
gibi
Kışın
ortasında açan kardelen gibi...
Tam
bir ay olmuş sevdiğim
İçimi
lokum tadında bir aşk kaplayalı
Seninle
geçen tam tamına bir ay
Ne
hoş …
Hayatımdaki
sensiz günler
Meğer
ne eksikmiş
Duygularını
bastıran
Anlatmak
isteyip de anlatamayan
İçi
kurumuş eksik bir şiir gibiymiş sensiz günler…
"Derelerde taş olsam
Gözlerinde yaş olsam
Sevdalık kervanına
Ben de arkadaş olsam
Olsam deli bir sevda
Yüreklerine dolsam
Sevsen sende beni
Ben sana esir olsam
Hey gidi kaçkar dağı
Kar yağmurun kalkmasın
Beklesin beni yarim
Başkasına bakmasın
Akmasın dağın karı
Eriyip te akmasın
Yüreğimi yakmasın"
Günleri geceleri seninle saydım
Adım adım
Artık senle dolaşıyorum aşk yağmurunda
İçimdeki saf çocuğa
Seninle tekrar gülümsemeyi öğrettim
İyki geldin
İyki geldim...
...Ve aniden aşık bir nefes kendi kendine yine bir şiir fısıldar...
1 Aralık 2012 Cumartesi
Tesadüf…
Sabah birisinin seni düşündüğünü
fark ederek uyanmak ne kadar güzel. Gece ikimiz de uykusuz kaldık
mesajlaşmaktan ve bugün ikimizin de sınavı vardı. Sabah bitkin bir şekilde
uyanmama rağmen yüzümde gülümseme vardı. Mutluydum beni düşünüyordu, benden
etkileniyordu. Bunu bilmek bile güzeldi.
Sınav yerine geldim ve kampusün
içerisinde sınav salonumu arıyordum. Birbirimize sınav yerimizi söylemememize
rağmen sanki yakınlarda, yakınımda bir yerde sınava gireceği hususunda bir his
vardı. Sınav başladı zaman hızla akıp gidiyor ama ben kafamı kaldıramıyordum
gripten. Zar zor biraz çözdüm hapşuruk krizine girmeden önce. Sonunda pes ettim
ve kafamı koydum masaya ve gözlerimi kapattım. İçimden şimdi o da bu fakültede
girse ve çıkışta karşılaşsak diye geçirdim. Ama beynimdeki ses mantıklı ol bu
kadarı da olur mu diyordu.
Sınavdan çıkabilmek için gerekli
asgari zamanı doldurduktan sonra hemen sınavımı sonlandırdım. Çıkarken etrafa
bakındım, bakındım, bakındım… Gülüp geçtim kendi kendime.
Hava oldukça serinlemişti ve yağmur
başlıyordu. Üşüyordum ve bir an evvel eve gidip yatmak istiyordum. Yarım saat
sonra evdeydim. Hemen telefonumu açtım ve bekledim. Ama mesaj yoktu tabiki.
Mesaj attım ben evdeyim diye. Yatakta uzandığım bir anda uykuya dalmakla
dalamamak arasındayken mesaj geldi. Telefonun titreşimi mi yoksa kalbimin
titreşimi mi daha fazlaydı diye sorarsanız kalbim derim.
Ve yine mesaj trafiği. Onunla
yazışmak bile o kadar güzeldi ki kimbilir sesini duymak nasıl olurdu?
Saatler geçti. Telefonla konuşmaya
karar verdik. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Onunla konuşmak sesini hissetmek
ne güzeldi. Uzunca bir konuşma oldu. Sesi öyle candandı ki, beni benden almıştı
adeta. Yüz yüze sohbet etmek kimbilir ne kadar güzel olacaktı… Bir ara sınava
nerde girdiğini sordum. Gerçekten de aynı fakültede girmişiz ben alt katta o
ise ikinci katta girmiş. Tesadüf işte… Keşke bir tesadüf de bizi karşılaştırsaydı
bugün…
İçim öylesine coşuyordu ki. Bir yanım bu kadar çabuk gelişmesi garip değil mi diyordu. Bir yanımsa hayatta nefes aldığın kadarsın diyordu. Bir şeyin doğru zamanını beklemek sadece zaman kaybettirir insana…
Onun yanımda bir yerlerde olduğunu düşünerek uyumak beni mutlu ediyordu. Öyle düşündüm ve huzurlu bir uykuya daldım…
"Bir gün yolda yürüyordum
Bir şarkı duydum
KALBİM ACIDI..."
19 Kasım 2012 Pazartesi
Gürültülü Bir Kasım Gecesi…
Etrafta
o kadar çığlık var ki. Sesle sessizlik arası bir dinginlik arıyor insan.
Rüyalara dalmayı istiyor bazen hayatın bin bir çetrefiline rağmen. İçimdeki
fırtınayla, dışarıdaki fırtına birbirine karışmıştı… İçimdeki boşluk daha da
derinleşmeye yüz tutmuşken aniden umulmadık bir hareketle bir kapıyı araladım.
- Siz de kimsiniz? diye sorar adam.
- Bana mı dediniz? Ben de tam size
burada ne işiniz var diye soracaktım, der adam.
Aslında vakit öldürmek için girdiğim
internet sitesinde ona rastlamak pek anlamsızdı, belki de bir o kadar
anlamlıydı…
Hayatın peşinde koşmayalı, görünen
ışığa yüz çevirip karanlığa doğru yönelmeyi bırakmayalı uzun zaman olmuştu.
Kiminiz yadırgar belki, kiminiz der ki sohbet sitesinden birisine nasıl güvenilir,
nasıl konuşulur. Binlerce soru üretilebilir bu bahiste ve hatta sosyoloji,
psikoloji gibi bilim dallarında tez çalışması bile üretilebilir. Peki
düşündünüz mü hiç, elinizi uzatıp tanıştığınız, öpüştüğünüz, yüz yüze
konuştuğunuz, yıllarca aynı okulu okuduğunuz bir arkadaşlarınızı ne kadar
tanıyorsunuz? Ve yahut yıllarca sizi büyütüp yarınlara hazırlayan ailenizi ne
kadar tanıyorsunuz?
İnsan yalnızsa ve bu yalnızlık onu
ötekileştirmişse güvenmek ister, tanımak ister. Aslında çok da üstünde durmamak
lazım bazen akışına bırakmak lazım öyle değil mi?
Aylardır
kocaman bir boşluk içerisinde boğuşurken biri gerçekten o muhteşem ve eşsiz
kelimeyi kullandı ve ben gözlerime inanamadım.
- Ne işiniz var burada, arayışınız
nedir? dedi adam.
- İnsan arıyorum, diyerek dalgayla
karışık ağzının payını verdi diğeri.
Anlaşılan o ki bazen gerçekten
umulmadık bir yerde umulmadık bir misafirle karşılaşabiliyor insan.. Sohbet
ilerledikçe gerçekten aramızda anlamını veremediğimiz ve bir o kadar da anlamlı
bir çekim yaşanmaya başlandı. İkimiz de hayatı paylaşacak bir nefes arıyorduk,
ikimiz de sadece ruhumuza dokunacak birini arıyorduk.
Sonra kamerada konuşmayı teklif
ettim. Bilgisayarının eski ve kamerasının bozuk olduğunu söyledi bana. Başka
biri olsa bu teklifi yapmazdım hatta inanmazdım bile kamerasının olmadığına.
Ancak inandım güvendim kelimeleri içimi ısıtan insana. Peki öyleyse
resimlerimizi görelim birbirimizin dedim. Ayrıca tek taraflı kamera
açabileceğimi de belirttim.
Resimdeki gözlere baktığımda içim
ısındı. Dudakları öyle hoştu ki nefesinin o dudaklardan yüzüme beni sevdiğini
fısıldamasını hayal ettim. İçim coştu adeta. Bu kadar tatlı birini
beklemiyordum. Biraz konuştuktan sonra yarım saat için çıkması gerektiğini
söyledi. Ben de kabul ettim beklemeyi.
Yarım saaten fazla bekledim. Ama onu
beklemek beni heyecanlandırıyordu. Ona ufak bir yalan söylemiştim o da bana
ufak bir yalan söylemiş. Çalışmadığımı söylememiştim ona o da bana gerçek
ismini söylememiş. Facebook’ta birbirimizi eklemeyi teklif etsem de erken
olduğunu görüştükten sonra daha uygun olacağını söyledi. Ben de peki dedim.
Gece boyu nasıl birini hayal
ettiğimizi birbirimize anlattık mesajla. Baya bir mesaj trafiği oldu. İkimiz de
aslında aynı duygularla yüklü olduğumuzu keşfettik gece boyunca bitmek bilmeyen
mesajlarla. Sonrasında ne zaman buluşacağımızı konuştuk. Ben biraz hasta
olduğum ve henüz erken olduğunu düşündüğüm için biraz temkinli davranıyordum
aslında. Ama bir yandan da içimi titreten zat-ı muhteremle tanışmak için
sabırsızlanıyordum.
Yarın için heyecanlanmayalı çok
olmuştu. İnsanın yüreğine soru sormadığı günler kayıp günlermiş meğer.
Edebiyatçı edasıyla konuşması beni derinden etkilemişti. Nacizane benim de
ağzım laf yapar ama bunun karşıdan cevap bulması sürekli ağzımın kulaklarıma
varmasına ve gülümseyerek güzel bir uykuya dalmama sebep olmuştu…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)